Saadet, insanların yaşamlarında arzuladıkları en temel hedeflerden biridir. Her birey, içsel memnuniyet, huzur ve mutluluk duygusunu yakalamayı arzular.
Ancak saadet sadece anlık bir duygu değil, daha derin ve kalıcı bir durumu ifade eder. Saadet, bireyin yaşamında anlam ve amaç bulduğu, içsel dengeyi sağladığı ve tatmin duygusunu hissettiği bir durumu ifade edebilir.
Saadet, her bireyin arayışında olduğu içsel bir memnuniyet, huzur ve mutluluk durumudur.Her bireyin saadet yolculuğu farklı olsa da, içsel memnuniyetin peşinde bu arayış, yaşamın anlamını ve tatminini artırır. Saadet kimine göre paraydı, kimine göre sağlıktı, kimine göre ise aşktı. Saadetin ne olduğunu gelin birde Ulular Meclisinden öğrenelim.
Ulular Meclisi
“Dalmışım. Büyük bir sarayın içinde, çok küçük bir pencerenin önünde bulunuyordum. Bu pencereden, içine binlerce kişinin sığabileceği genişlikte büyük bir oda görüyordum. Odanın duvarları, benim pencerem gibi küçük percerelerle doluydu. Her birinin önünde bir kişi oturmuş, odayı seyrediyordu. Odanın içinde, zümrüt ve yakuttan yapılmış kürsülerin üstünde, başlarında taç olan, çoğunun yüzü peçeli, heybetli ve ağırbaşlı kimseler oturuyordu.
Kürsülerin ortasında oturan zatın biri ayağa kalkıp:
-Beşeriyet gelmiş. Bize bir soru soracakmış. Uygun bulursanız gelsin, dedi.
Orada bulunanlar uygun bulduklarını söylediler. Konuşma yapan zatın emri üzerine Beşeriyet’i odaya aldılar.
“Beşeriyet” adındaki bu adam sakat ve sefil bir zavallıydı. Üzerindeki eski püskü elbiseleri ve sararmış yüzü, meclisin durumuyla büyük bit tezat oluşturuyordu. Reis vekili ona:
-Ey Beşeriyet! Otur, rahat et ve sorunu sor, dedi.
Fakat Beşeriyet oturmadı ve dedi ki:
-Oturmak, rahat etmek mi? Yazık! Yüz binlerce senedir oturup rahat edecek zamanın oldu mu diye bir sorun hele. Bir taraftan geçim derdi, diğer taraftan hastalıklar, rahat etmek için vakit mi bırakıyor? Bu kadar sefil olmama rağmen, yine de intihar edemiyorum. Ben alçağın biriyim.
Bunları söylerken hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Bu durumdan son derece etkilenen meclisi hazin bir sessizlik kaplamıştı. Bütün üyeler zavallı Beşeriyet’in acısını paylaşıyormuş gibi görünüyordu. Reis vekili,
-Bu çok büyük bir mesele. Çözüme kavuşturulması Reis’in gelmesine bağlı, dedi.
O sırada Beşeriyet dedi ki,
-En azından bu kadar sefalete niçin katlandığımı, neden intihar etmediğimi anlasam. Lütfen bana söyleyin, merhamet edin. madem ki hayattan tiksiniyorum, ama onsuz da yapamıyorum. Öyleyse saadetin ne olduğunu bana söyleyin dedi.
O sirada Reis geldi. Meseleyi anladı ve oradakilere:
-Haydi bakalım, şu zavallının sorusunun cevabını verin, dedi.
Oradakilerin bazıları şu şekilde cevap verdiler:
Hz. İbrahim:
-Saadet, çalışıp kazanmak ve kazanılanları başkalarıyla paylaşmaktır.
Hz. Musa:
-Saadet, nefsi, Firavun’un tutkuları gibi tutkulardan kurtarmaktadır.
Hz. Adem:
–Saadet, şeytana ve Havva’ya uymamaktadır.
Konfüçyüs:
-Bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktadır.
Platon:
-Daima yüce şeyleri düşünmektedir.
Aristo:
-Mantık! İşte saadet!
Zerdüşt:
-Saadet, karanlıkta kalmamaktadır.
Brahma:
-Saadet mi? Zannedilen şeyin aksidir.
Hz. İsa:
-Saadet maziyi unutmak, içinde bulunulan anı iyi değerlendirmek, geleceği düşünmemekle mümkündür.
Lokman Hekim:
-İnsanlar bu kelimeyi bütün dertlerini bir sözle ifade etmek için icat etmişlerdir.
Hızır Aleyhisselâm:
-Saadet tutkuların giremediği gönüllerde aniden görülen bir hayalettir. Bu sözler üzerine Buda öfke ile ayağa kalkıp:
-Ey Beşeriyet! Saadet, yok olmanın güzel isimlerin biridir. Nirvana! Ey, Beşeriyet! Nirvana, dedi.
Sonunda Beşeriyet yorgun bir hâlde yere düşüp:
-Oooff! Hangisi? Hangisi, diye söylendi kendi kendine.
İşte, o zaman Reis ayağa kalktı ve:
-Ey, Beşeriyet! Saadet, hayatı olduğu gibi kabul edip, insana yüklediği yüklere razı olup, bunun daha iyi olması için gayret etmektedir, dedi.
O sırada Beşeriyet ayağa kalktı ve:
-Ey Fahri-i Âlem Efendimiz! Beşeriyet’in dertlerini anlayan ve bunun ilacını bulan yalnızca sensin, dedi.”
Sizce Saadet neydi?
Hikaye: Filipeli Ahmed Hilm, A’mâk-ı Hayal