Yaban hayatı yöneticileri, bilim adamları ve politikacılar küresel olaral, sosyo-ekonomik, ekolojik, politik ve teknolojik yönlerdeki hızlı değişimler karşısında, vahşi yaşam kaynaklarının hayatta kalmasını sağlamak için çabalamaktadırlar. Yaban hayatı türlerini korumak için benimsenen kilit ve popüler stratejilerden biri, farklı korunan alan kategorilerinin oluşturulmasıdır. Korunan alan, ilgili ekosistem hizmetleri ve kültürel değerlerle birlikte doğanın uzun vadeli korunmasını sağlamak için yasal veya diğer etkili yollarla tanınan, tahsis edilen ve yönetilen coğrafi alan olarak tanımlanır.
Dünyanın ilk korunan alanı olan Yellowstone Milli Parkı’nın 1872’de kurulmasından bu yana, zaman içinde bir dizi korunan alan büyümektedir. 2010 yılında, yaklaşık 161.000 korunan alan vardı. 2016 Korunan Gezegen Raporu, yaklaşık 20 milyon kilometre karelik bir alana yayılan 202.470 korunan alana bir artış olduğunu belirtmiştir (Antarktika hariç, dünya topraklarının %15’i) ve Ağustos 2020 itibariyle sayı 260.000’in üzerine çıkmıştır. Korunan alanların kurulması diğer birçok strateji ile tamamlanmıştır. Yerel ve küresel taahhüt, çok sayıda yasanın yürürlüğe girmesi ve uygulanması yoluyla kendini göstermiştir.
Ekolojik olarak yıkıcı faaliyetlerin yerine alternatif geçim stratejilerinin sağlanması, diğerleri arasında koruma eğitimi ve farkındalık yaratma, fayda paylaşım planları dâhil olmak üzere topluluk temelli koruma programlarını desteklemektir. Koruma çabalarına öncülük etmek ve tür kaybının nedenlerini ortadan kaldırmak için yerel, bölgesel ve uluslararası araçlar oluşturulmuştur ve bunlardan bazıları aşağıdaki gibidir:
• Nesli tehlike altında olan bitki ve hayvan türlerinin uluslararası ticaretine ilişkin sözleşme – CITES (yürürlük yılı: 1975),
• Biyolojik çeşitlilik sözleşmesi – CBD (1993),
• Sulak alanlar sözleşmesi, popüler olarak bilinen Ramsar sözleşmesi (1971),
• Göçmen yabani hayvan türlerinin korunmasına ilişkin sözleşme -CMS veya Bonn sözleşmesi (1975),
• Dünya mirası sözleşmesi – WHC (1972),
Bununla birlikte bölgesel belgelerin içerdiği sözleşmeler aşağıdaki gibidir:
• Yabani hayvan ve bitkilerin yasadışı ticaretine yönelik kooperatif uygulama operasyonlarına ilişkin Lusaka Anlaşması,
• Güney Afrika kalkınma topluluğu yaban hayatının korunması ve kanunların uygulanmasına ilişkin protokol,
• Güney Pasifik’te doğanın korunması sözleşmesi,
• ASEAN doğa ve doğal kaynakların korunmasına ilişkin anlaşma,
• Avrupa yaban Hayatı ve doğal habitatların korunmasına ilişkin sözleşme (Bern sözleşmesi),

Dijital vatandaşlık; öğretmenlere, teknoloji liderlerine ve velilere, öğrencilerin/çocukların/teknolojiseverlerin teknolojiyi uygun bir şekilde kullanmaları için ne bilmeleri gerektiğini anlamalarına yardımcı olan bir faaliyeti anlatır. Dijital vatandaşlık sadece bir öğretme aracı değildir; öğrencileri/teknoloji kullanıcılarını teknoloji dolu bir toplum için hazırlamanın bir yoludur. Dijital vatandaşlık uygun, sorumlu teknoloji kullanımının normlarıdır. Öğrencileri ve yetişkinleri teknolojiyi kötüye kullanmaktan çekindiklerini ne yapacaklarından emin olmadıkları görülüyor. Uygun teknoloji kullanımı bu sorunları ortadan kaldırır.

Bugün Dijital Vatandaşlık

Dijital vatandaşlık konusu sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde değil, bütün dünyada ilgi topluyor. Kendi Cihazını Getir (BYOD) ve okullarda 1:1 girişimlerinin büyümesiyle, teknolojinin sorumlu kullanımı hakkında konuşmak gerekiyor. Bu konuda çalışan birçok kurum ve birey var. Dijital vatandaşlığın 9 unsuru vardır:

1.Dijital Erişim:

Teknoloji söz konusu olduğunda herkesin aynı fırsatlara sahip değildir. Eşit dijital haklarla doğru çalışmak ve elektronik erişimi desteklemek, dijital vatandaşlığın başlangıç noktasıdır. Dijital dışlanma, bu araçları kullanarak giderek artan bir toplum olarak büyümeyi zorlaştırıyor. Teknolojiye erişimin sağlanması ve genişletilmesine yardımcı olmak, tüm dijital vatandaşların hedefi olmalıdır. Kullanıcıların, sınırlı erişime sahip Dijital Vatandaşlık Ne Demektir?olabilecek bazılarının bulunduğunu, bu nedenle başka kaynakların sağlanması gerektiğini akıllarında tutmaları gerekir. Verimli vatandaşlar olmak için kimsenin dijital erişiminin reddedilmediğinden emin olmak için kararlı olan bir erişim programıdır.

2.Dijital Ticaret:

Teknoloji kullanıcılarının, piyasa ekonomisinin büyük bir bölümünün elektronik olarak yapıldığını bilmeleri gerekir. Yasal alışverişler gerçekleşiyor, ancak alıcı veya satıcının kendisiyle ilişkili sorunların farkında olması gerekiyor. İnternet üzerinden oyuncak, giysi, araba, yiyecek vb. alınıyor. Aynı zamanda bazı ülkelerin yasalarına veya ahlakına aykırı olan eşit miktarda mal ve hizmet su yüzüne çıkmaktadır (yasadışı indirme, pornografi ve kumar gibi faaliyetleri içerebilir). Kullanıcıların, yeni bir dijital ekonomide nasıl etkili tüketiciler olunacağını öğrenmeleri gerekir.

3.Dijital İletişim:

Dijital devrimdeki önemli değişikliklerden biri, bir insanın diğer insanlarla iletişim kurabilmesidir. 19. yüzyılda iletişim şekilleri sınırlıydı. 21. yüzyılda iletişim araçları çok çeşitli seçenekler sunmaya başladı (örneğin, e-posta, cep telefonları, anlık mesajlaşma). Genişleyen dijital iletişim seçenekleri her şeyi değiştirdi, çünkü insanlar başkalarıyla sürekli iletişim kurabiliyor. Artık herkes, her yerden ve her zaman herhangi biriyle iletişim kurma ve işbirliği yapma olanağına sahip. Ne yazık ki birçok kullanıcıya bu kadar farklı dijital iletişim seçenekleriyle karşılaştığında nasıl uygun kararlar alacağı öğretilmemiştir.

4.Dijital Okuryazarlık:

Okullar teknoloji infüzyonu alanında büyük ilerleme kaydetmiş olsa da yapılacak çok şey var. Hangi teknolojilerin öğretilmesi gerektiği ve nasıl kullanılması gerektiği konusunda yenilenmiş bir odaklanma gereklidir. Dijital Vatandaşlık Ne Demektir?Yeni teknolojiler okullarda kullanılmayan iş yerlerine giriyorlar (örneğin, Video Konferans, wiki’ler gibi çevrimiçi paylaşım alanları). Ek olarak birçok farklı meslekte çalışanların acil bilgilere ihtiyacı vardır (tam zamanında bilgi). Bu süreç karmaşık bir arama ve işleme becerileri (yani bilgi okuryazarlığı) gerektirir. Öğrencilere dijital bir toplumda nasıl öğrenecekleri öğretilmelidir. Başka bir deyişle, öğrenicilere her zaman, her yerde, her şeyi öğrenmeleri öğretilmelidir. Ticaret, ordu ve tıp, teknolojinin 21. yüzyılda nasıl farklı bir şekilde kullanıldığının mükemmel örnekleridir. Yeni teknolojiler ortaya çıktıkça öğrencilerin bu teknolojiyi hızlı ve uygun şekilde nasıl kullanacaklarını öğrenmeleri gerekir. Dijital vatandaşlık, insanları yeni bir şekilde eğitmeyi içerir; bu bireylerin yüksek derecede bilgi okuryazarlığı becerisine ihtiyacı vardır.

5.Dijital Görgü kuralları:

Teknoloji kullanıcıları bu alanı dijital vatandaşlık ile uğraşırken en acil sorunlardan biri olarak görmektedir. İnsanlar teknolojiyi kullanmadan önce dijital görgü kurallarını öğrenmiyorlar. Kural ve politika oluşturmak yeterli değildir, bu yeni toplumda herkese sorumlu dijital vatandaşlar olmayı öğretmeliyiz.

6.Dijital Hukuk:

Dijital hukuk, bir toplumdaki teknoloji etiğiyle ilgilenir. Etik olmayan kullanım hırsızlık ve/veya suç şeklinde kendini gösterir. Etik kullanım, toplum yasalarına uyma şeklinde kendini gösterir. Kullanıcıların çevrimiçi olarak başkalarının çalışmalarına, kimliklerini veya mülklerine zarar vermenin bir suç olduğunu anlamaları gerekir. Bir toplumda kullanıcıların bilmesi gereken belli toplum kuralları vardır. Bu yasalar çevrimiçi çalışan herkes için geçerlidir. Başkalarına bilgi vermek, yasa dışı müzik indirmek, intihal etmek, yıkıcı solucanlar, virüsler veya Truva atları oluşturmak, spam göndermek veya kimsenin kimliğini veya mülkünü çalmak etik değildir.

7.Dijital Haklar ve Sorumluluklar:

Amerikan anayasasında olduğu gibi her dijital vatandaşa verilen temel bir haklar kümesi vardır. Dijital vatandaşlar gizlilik, ücretsiz konuşma vb. haklara sahiptir. Dijital dünyada temel dijital haklar ele alınmalı, tartışılmalı ve anlaşılmalıdır. Bu haklarla aynı zamanda sorumluluk da geliyor. Kullanıcılar teknolojinin nasıl uygun bir şekilde kullanılacağının tanımlanmasına yardımcı olmalıdır. Dijital bir toplumda bu iki alanın herkesin üretken olması için birlikte çalışması gerekir.

8.Dijital Sağlık ve Zindelik:

Göz güvenliği, tekrarlayan stres sendromu ve sağlam ergonomik uygulamalar, yeni bir teknolojik dünyada ele alınması gereken konulardır. Fiziksel sorunların ötesinde, internet bağımlılığı gibi daha yaygın hale gelen psikolojik sorunların sorunları da var. Kullanıcılara, teknolojinin tehlikelerinin olduğu öğretilmelidir. Dijital vatandaşlık, teknoloji kullanıcılarına eğitim ve öğretim yoluyla kendilerini nasıl koruyacakları öğretildiği bir kültür içerir.

9.Dijital Güvenlik (Kendini Koruma):

Dijital toplulukta/vatandaşlıkta diğer insanları rahatsız eden insanlar vardır. Topluluktaki diğer üyelere kendi güvenliğimiz için güvenmek yeterli değildir. Kendi evlerimizde, bir miktar koruma sağlamak için kapılarımıza kilitler ve evlerimize yangın alarmları koyduk. Dijital güvenlik için de aynısı geçerli olmalıdır. Virüs korumasına, veri yedeklemesine ve donanımımızın aşırı gerilim kontrolüne ihtiyacımız var. Sorumlu vatandaşlar olarak, bilgilerimizi bozulma veya zarar verebilecek dış kuvvetlerden korumalıyız.

Okyanus dalgası enerjisinin kullanılmayan potansiyeli çok büyüktür. Her yıl dünyadaki kıyı dalgalarının gücünün yıllık küresel elektrik üretimine eşdeğer olduğu tahmin edilmektedir. Ancak, bu doğal gücü verimli bir şekilde kullanabilecek ve zorlu okyanus ortamına dayanabilecek teknolojiler geliştirmenin zorluklarından dolayı dalga enerjisinin gelişimi deneysel aşamalarda sıkışıp kalmıştı. Şimdi, RMIT Üniversitesi liderliğindeki bir araştırma ekibi, bugüne kadar geliştirilen benzer teknolojilerden iki kat daha verimli olan bir dalga enerjisi dönüştürücüsü tasarladı.

Applied Energy dergisinde yayınlanan bu yenilik, dünyanın ilk çift türbinli tasarımıdır. Baş araştırmacı Profesör Xu Wang, dalga enerjisinin en umut verici temiz, güvenilir ve yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olduğunu, rüzgar ve güneş enerjisinin yenilenebilir pazara hakim olsalar bile, zamanın sadece % 20 – 30’unda mevcut olduğunu, dalga enerjisinin ise ortalama olarak zamanın % 90’ında mevcut olduğunu ifade etmiştir. Açık deniz dalgalarında muazzam bir potansiyel güç bulunmaktadır. Profesör Wang, dalga enerjisi endüstrisini büyük ölçekli üretimden alıkoyan bazı önemli teknik zorlukların üstesinden geldiklerini, bu teknolojinin büyük çevresel ve ekonomik faydalar sağlayan, yenilenebilir enerji endüstrisinin temeli olabileceğini belirtmektedir.

Dalga Enerjisi Dönüştürücüsü Nasıl Çalışır?Okyanus dalgalarından İki kat daha fazla güç üreten prototip

En popüler deneysel yaklaşımlardan biri, açık deniz yerleri için ideal olan “nokta emici” olarak bilinen şamandıra tipi bir dönüştürücü aracılığıyla dalga enerjisini toplamaktır. Dalgaların yukarı ve aşağı hareketinden enerji toplayan bu teknoloji genellikle üretim ve kurulum için uygun maliyetlidir. Ancak enerjiyi verimli bir şekilde toplamak için gelen dalga hareketi ile tam olarak senkronize edilmesi gerekir. Bu genellikle sisteme düşük performansın yanı sıra güvenilirlik ve bakım sorunlarına neden olabilecek kompleks bir dizi sensör, aktüatör ve kontrol işlemcisi içerir.

RMIT tarafından oluşturulan prototipin özel bir senkronizasyon teknolojisine ihtiyacı yoktur, çünkü cihaz dalganın kabarmasıyla doğal olarak yukarı ve aşağı yüzer. Wang, “Dalgaların hareketi ile her zaman senkronize kalarak, toplanan enerjiyi en üst düzeye çıkarabiliriz” demiştir. Ona göre karşıt dönen çift türbinlerden oluşan bu prototip, diğer deneysel nokta emici teknolojilere kıyasla okyanus dalgalarından elde edilen çıkış gücünü iki katına çıkarabilir.

Basit ve ekonomik olan cihaz, Çin’deki Beihang Üniversitesi’nden araştırmacılarla işbirliği içinde RMIT mühendislik araştırmacıları tarafından geliştirilmiştir. Birbiri üzerine yığılmış ve zıt yönlerde dönen iki türbin çarkı, şaftlar ve kayış kasnağı tahrikli bir iletim sistemi aracılığıyla bir jeneratöre bağlanır. Jeneratör, aşındırıcı deniz suyundan uzak tutmak ve cihazın ömrünü uzatmak için su hattının üstündeki bir şamandıranın içine yerleştirilir. Prototip laboratuvar ölçeğinde başarılı bir şekilde test edilmiştir ve araştırma ekibi, tam ölçekli bir modeli test etmek ve ticari uygulanabilirliğe yönelik çalışmak için endüstri ortaklarıyla işbirliği yapmaya isteklidir.

Wang, protipin laboratuvarda çalıştığını, sonraki adım olarak bu teknolojinin gerçek hayattaki okyanus koşullarında test edileceğini böylece karbon emisyonlarını azaltmamıza yardımcı olmakla kalmayıp, diğer çevre sorunlarını çözmek için de büyük potansiyele sahip olduğunu söylemiştir. Araştırma, Avustralya Araştırma Konseyi (ARC) tarafından da desteklenmektedir.

Çocuklarda yaşıtlarına göre gelişim geriliği olması, beraberinde birçok farklı sorunu getirebilir. Ayrıca olası bu sorunlar geri dönülemez ciddiyette seyrederek gelecek yaşamlarında hayat kalitelerini düşürebilir. Böyle bir durumda uzmanlar tarafından büyüme hormonu tedavisi yapılması diğer tedavi seçenekleri işe yaramadığı takdirde tercih edilen bir tedavi şeklidir.
2003 yılında FDA, nedeni bilinmeyen kısa boylu çocukları tanımlayan bir terim olan idiyopatik kısa boy (ISS) tedavisi için sentetik bir insan büyüme hormonunu (GH) kullanımını onaylamıştır. ABD‘de tahminen 500.000 çocuk potansiyel tedavi için gerekli kriterleri karşılamaktadır ve araştırmalar bunun kesinlikle yetişkinlik dönemine kadar boy uzamasına yardımcı olacağını göstermektedir. Aynı ilaç, büyüme hormonu eksikliği ve Turner Sendromu da dahil olmak üzere boy kısalığı ile ilgili diğer rahatsızlıkları olan çocukları tedavi etmek için kullanılmaktadır.
Ancak alınacak bu tedavi kararında ebeveynlerin dikkate alması gereken bazı faktörler vardır. Özellikle bu tedavi pahalı olmasının yanı sıra, günlük enjeksiyonlara ve düzenli endokrinolog ziyaretlerine rağmen GH aşıları her durumda yardımcı olmayacaktır. Tedavi için çeşitli nedenler, GH tedavisinin etkinliğini öngörmek için daha kesin modeller ile sürekli olarak geliştirilmekte olan geniş kapsamlı başarı oranlarına yol açmaktadır .
İşte gelişim sorunu olan çocuklarda büyüme hormonu tedavisine karar verirken, düşünmesi gereken beş faktör;

Büyüme Hormonu Eksikliği Var mı?

Büyüme hormonu sentetik gibi görünse de, beyinde bulunan hipofiz bezinde üretilen doğal bir vücut maddesidir. Bir çocuk doktoru olan Sarah Nielsen, büyüme hormonlarının bir seçenek haline geldiği herhangi bir senaryoda, ilk eylemin çocuğun klinik bir büyüme hormonu eksikliğine sahip olup olmadığını belirlemek olduğu belirtmektedir. Başka bir deyişle, doğal olarak küçük olmakla olmamak arasında fark olup olmadığının belirlenmesi gerektiğini belirtmektedir.
Uzmanlar, GH stimülasyon testi ile yetersiz büyüme hormonu seviyeleri belirlendiğinde tedavisinin zaman çok daha kolay bir seçim haline geleceğini düşünmektedir ve New Jersey, Tenafly’deki Pediatrik Endokrinoloji Associates’ten MD Elizabeth Burtman da aynı fikirdedir. Pediatrik endokrinoloji ve pediatride çifte kurul sertifikasına sahip Dr. Burtman’a göre büyüme hormonu seviyelerinde ortalamanın önemli ölçüde altında olmak tıpkı herhangi bir hormon eksikliğinde olduğu gibi tedavi seçeneklerinde hormon terapisi kararı alınmasını netleştirebileceğini belirtmektedir.
Çocuklarda Büyüme Hormonu Tedavisi (GH) Öncesi Dikkate Alınması Gereken FaktörlerAynı zamanda bu durum tedavinin sağlık sigortası tarafından karşılanmasını çok daha olası hale getirir, çünkü hormon tedavisi pahalı maliyetleri olan bir tedavi şeklidir. Dr. Nielsen ayrıca yeterli GH seviyeleri için test edilmesi gerekenlerin sadece en küçük bebekler olmadığını da belirtmektedir. Bir çocuk gelişim tablosuna göre bir süre 50. yüzdelik dilimdeyse, ancak aniden 20. yüzdeye kayarsa, bu, tehlikeye atılmış bir GH yani gelişim hormonu tedavisi için bir kırmızı çizgi oluşturabileceğini belirtmektedir.
Büyüme eğrisi tutarlılık açısından normaldir, bir düzeyde güven vericidir, ancak çocuğun aynı zamanda ömrü boyunca akranlarından önemli ölçüde daha küçük olacağı endişelerini de arttırır.

Aile Boyu Geçmişi

Çocuğunuzun GH seviyeleri normalse, büyüme hormonu tedavisine devam edip etmemeye karar vermek biraz daha karmaşık hale gelir. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, devreye giren faktörler arasında aile boyu geçmişi vardır. Öncelikle çocuğun tam boy potansiyeline ulaşıp ulaşmadığını belirlemeye çalışılmalıdır. Açıkçası bir çocuğun ebeveynleri, büyükanne ve büyükbabası kısa boyluysa, kısa olma olasılığı daha yüksektir. Etnik köken de bir husustur, mesela ebeveynlerden biri uzun boylu bir kafkas, biri ise kısa boylu bir Çinli çocuk kısa boylu olabilir. Bir de kardeşi yoksa yani tek çocuksa diğer kardeşleri ile kıyaslama şansı olmadığı için bunu belirlemek daha zor olabilir.
Aile bir etken, olmasının yanında aileler arasında o kadar çok değişkenlik var ki, bu kesin bir kriter belirlenmesini engeller niteliktedir. Bu durum yaşıtlarına göre aşırı küçük olan bir çocuğun illa aile geçmişiyle alakalı olabileceğini net bir şekilde belirlemeyi sınırlandırır. Bu noktada önerilenin kemik yaşı çalışmasıdır, böylelikle çocuğun kemik gelişiminden sorumlu özel hücrelerden oluşan daha yumuşak büyüme plakalarının belirlenmesini sağlarken, X-Ray ölçülür. Bu ölçüm sayesinde çocuğun yetişkinlikte boyu ile ilgili bir tahmin yapılmasına yardımcı olabilir.
Ancak GH stimülasyon testinde olduğu gibi, bu testte de zorluklar vardır. Çünkü kemik yaşı çalışmaları doğrulukları açısından farklılık gösterebilir. Bunları okumak bir bilim olduğu kadar bir sanattır ve bazı öznellik içerir. Gerçekten sadece başka bir araç olmasının yanında tek belirleyici faktör olarak güvenilmemelidir.

Boy Kısalığında Kriterler Nedir?

Boy kriterleri söz konusu olduğunda, cinsiyet önemli olma eğilimindedir. Mesela araştırmalar, kısa boylu erkeklerin bir ortak bulmakta veya bir iş görüşmesinde iyi performans göstermekte zorlandıklarını göstermiştir. Öyle olmamalı, ama içinde yaşadığımız toplum bu şekilde bir çerçeve çizmektedir. Yapılan araştırmalar, kısa boylu erkeklerin karşılaştığı bir dizi zorluğu ortaya koymaktadır. Ciddiyetine bağlı olarak boy kısalığı sosyal ve profesyonel olarak önemli bir engel olabilir.
Kısa boy olmasının olumsuz yanları ise tipik olarak kadınlar için daha az can sıkıcıdır, bu nedenle erkeklerin büyüme hormonu tedavisi alma olasılığı kızlara göre iki ila üç kat daha fazladır. Yapılan istatiksel çalışma da günlük 10 hasta ele alındığı zaman genelde bunlardan 7-8’i erkeklerdir. Kadınlarda kısalığı uzun vadeli bir sosyal rahatsızlık olarak görmemek kolay olsa da, en azından büyümenin üçüncü yüzdelik dilimindeki veya altındaki tüm çocuklar için ön testler yaptırmak en iyisidir. Bir çocuğun büyüme hızı da buradan izlenmelidir ve ergenlikten önce yılda iki inçten az ve ergenlikte yılda üç inçten az büyüme, normalden daha az büyüme olarak kabul edilir ve araştırılmalıdır.

Zihinsel Sağlık Sorunları

Boyu kısalığında psikolojik faktörler devreye girebilir. Indiana Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde klinik pediatri profesörü olan Emily C. Walvoord, yürütülen 2014 tarihli bir araştırmaya göre kısa ama sağlıklı çocukların büyüme hormonu tedavisi görmeyen aynı boydaki yaşıtlarına göre daha depresif ve içine kapanık olduğu belirlenmiştir.
Baş yazar Dr. Walvoord yaptığı açıklamada, günlük enjeksiyonlar sık klinik ziyaretleri ve boy ile ilgili tekrarlanan tartışmalar, sağlıklı olan idiyopatik kısa boylu çocuklarda psikososyal kaygıları iyileştirmek yerine daha da kötüleştirebileceği yönündedir. Ve onlara hiçbir bilişsel gelişme sağlamayabilir. Özellikle yakın akrabalarda benzer rahatsızlıklar olduğunda, çocuğun depresyon veya kaygı eğilimi artar. Klinik olarak depresif, iyileşen ve anksiyete bozukluğu (ben) olan bir alkoliğin çocuğunda bu tedavi kararı alınırken zorlanılabilir..
Olumsuz psikolojik etkileri kuraldan ziyade istisna olarak görülmelidir. Tedavi edilen çocukların küçük bir yüzdesi buna karşı bir miktar duygusal hassasiyet gösterebilir, ancak tedavinin başarılı olduğu ve boyu uzayan çocuklar için kesinlikle güven ve özsaygı kazanmasına neden olabilir.

H. Nihal Atsız’ın babası; Gümüşhane ilinin Midi Köyü’nün, Çiftçioğulları ailesinden ‘Deniz Güverte Binbaşısı’ Mehmet Nail Bey’dir. Annesi ise Trabzon’un Kadıoğulları ailesinden ‘Deniz Yarbayı’ Osman Fevzi Bey’in kızı Fatma Zehra Hanım’dır.

Hüseyin Nihal Atsız Kimdir?Hüseyin Nihal Atsız, 12 Ocak 1905 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. İlköğretimini Kadıköy’de bulunan çeşitli okullarda, Ortaöğrenimini ise Kadıköy ve İstanbul Sultanilerinde yaptı. Buradaki eğitimlerini tamamladığında ‘Askeri Tıbbiyeye’ yazıldı.

1922 senesinde Tıbbiye Öğrencisiyken, ‘Türkçülük’ fikrinin etkisi altına girdi. Türkçülük akımının önder isimlerinden olan Ziya Gökalp’in cenaze töreninde bir konuşma yapan Atsız; karşıt görüşe sahip olan öğrencilerde o gün kavgaya karıştı. Bu kavgadan kaynaklı olarak Askeri Tıbbiyeden ceza aldı. Daha sonrasında ise okuldaki Arap asıllı ‘Bağdatlı Mesut Süreyya Efendi’ye selam vermediği için okuldan atıldı. Hüseyin Nihal Atsız, henüz Askeri Tıbbiyede 3. sınıf öğrencisiyken 4 Mart 1925 tarihinde okuldan atıldı.

Okuldan atılmasının üzerine Atsız, ‘Kabataş Erkek Lisesinde’ öğretmenlik yapmaya başladı. Bu öğretmenlik görevinden

sonra ise Deniz Yollarında çalışmaya başladı. İstanbul ve Mersin arasında düzenlenen seferlere katılıyor, gemide çalışıyordu.

Üniversite Eğitimi

1926 senesinde gelindiğinde Atsız, İstanbul Darülfunun Edebiyat Bölümüne kayıt oldu. Ancak bir hafta sonra askere çağrıldı. Askerliğini İstanbul Taşkışla 5. Piyade Alayı’nda er olarak yaptı ve 28 Temmuz 1927 yılında tezkeresini aldı.

1930 yılında Edebiyat Bölümünden mezun olan Atsız, Mehmet Fuat Köprülü ile birlikte çalışmaya başlamıştır. 25 Ocak 1931 yılında Mehmet Fuat Köprülü, Atsız’ı kendi asistanı olarak işe almıştır. Bu tarihte Atsız kendisiyle aynı üniversiteden mezun olan Mahpare Hanım ile evlilik yapmıştır. Ancak bu evlilik pek uzun sürmemiş, 1935 yılında ayrılmışlardır.

15 Mayıs 1931 yılı ile 25 Eylül 1932 yılları arasında çıkarmış olduğu ‘Atsız Mecmua’ döneminde büyük bir etki yaratmıştır. Zeki Velidi Togan, Mehmet Fuat Köprülü ve Abdulkadir İnan gibi edebiyatçılardan oluşan bu Mecmua; Türkçülük fikrini son derece başka boyutlara taşımayı başarmıştır. Bu mecmua sayesinde Atsız, Cumhuriyet Dönemi Türkçülük fikrinin öncüsü olmayı başarmıştır.

Kalemi oldukça güçlü olan Atsız, yayınlamış olduğu mecmuada üniversite yönetimine iğneleyici laflar etmiştir. Hak etmeyen kişilerin üniversite yönetimine atandığını yazan Atsız, kara listelerde yerini almaya başlamıştır. Bu dönemde Edebiyat Fakültesi Dekanı, Atsız’ın üniversite asistanlığına son vermiştir.

Memurluk Yılları

Üniversite asistanlığına bir son verilen Atsız, Malatya Ortaokuluna Türkçe Öğretmeni olarak tayin edilmiştir. Burada kısa bir süre Türkçe öğretmenliği görevini üstlenmiş, 31 Temmuz 1933 yılında Edirne Lisesine Edebiyat Öğretmeni olarak tayin edilmiştir. Atsız, Edirne Lisesinde de 3-4 ay kadar görevini icra etmiştir.

Edirne’de görevini yerine getirirken aylık olarak Orhun dergisini yayınlamaya başlamıştır. Türk Tarih Kurumu’nun o dönemlerde okul kitaplarında yalan yanlış bilgiler verdiğini öne sürmüş, Orhun dergisinde tüm gerçekleri yazmıştır. Ancak bakanlık kurulu tarafından alınan bir karar sonrası dergi kapatılmış, Atsız 28 Aralık 1933 yılında bakanlık emrine alınmıştır.

Şubat 1936 senesine gelindiğinde Atsız, Bedriye Hanım ile evlilik yapmıştır. Bu evlilikten Yağmur ve Buğra isimli iki çocuğu dünyaya gelir. Mart 1975 yılında Atsız, Bedriye Hanımdan ayrılmıştır.

1944 Turancılık Olayları

2. Dünya Savaşının sona ermesiyle beraber ülkedeki Komünist hareketlerini büyük oranda hız kazandığını gören Atsız, bunları bir tehdit olarak algılamıştır. 5 Ağustos 1942 senesinde “Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir.” Şeklinde açıklama yapan Şükrü Saraçoğlu’na Atsız açık mektup yayınlamıştır. Şükrü Saraçoğlu o yıllardaki başbakandır ve kendisini ‘Türkçü’ olarak adlandırmıştır.

Atsız yayınlamış olduğu açık mektupta: “Ahmed Cevat Emre, Pertev Nâilî Boratav, Sabahattin Ali ve Sadrettin Celâl Antel.” gibi isimlerin vatan hainliği yaptıklarını dile getirmiştir. Bu kişiler o dönemim Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan kişileridir. Atsız bu kişilerin Bakanlığı çevrelediğini ve gençlere zarar verdiğini belirtmiştir. Bu sebepten dolayı ‘Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i istifaya davet etmiştir.Hüseyin Nihal Atsız Kimdir?

Bu açık mektup özellikle Türkçü gençler tarafından çok ilgi görmüştür. Başta Ankara ve İstanbul gibi şehirler olmak üzere birçok şehirdeki insanlar, Milli Eğitim Bakanını istifaya çağırmıştır. Ancak hükümetten çok geçmeden yanıt gelmiştir. Atsız, 7 Nisan 1944 yılında Boğaziçi Lisesinde öğretmenken, görevinden alınmıştır. Orhun dergisi ise tekrardan bakanlık emriyle kapatılmıştır.

Vatan hainliğiyle suçlanan Sabahattin Ali ve diğerleri, bunun üzerine Atsız’a hakaret davası açtılar. Adına davanın açıldığını duyan Atsız, mahkeme için trenle Ankara’ya gelmiş, yüzlerce Türkçü genç tarafından karşılanmıştır.

Davanın ilk günü 26 Nisan 1944 idi. İlk oturum son derece olaylı geçmiştir. Bunun üzerine 3 Mayıs 1944 günü yapılan ikinci oturuma Türkçü üniversite öğrencileri alınmazlar. Üniversite öğrencileri ise okullarında çeşitli eylemler düzenleyerek bu durumu protesto etmişlerdir. Öğrenciler arasında çıkan olaylarda yüzlerce öğrenci gözaltına alınmıştır.

Bu mahkemede Atsız Sabahattin Ali’ye ‘Vatan Haini’ dediği için 6 ay hapis cezası almıştır. Ancak indirim uygulanarak 4 aya düşürülmüş, daha sonrasında ise ertelenmiştir.

Atsız ve arkadaşlar, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından 19 Mayıs 1944 günü ağır eleştirilere maruz bırakılmıştır. Bu nutuk üzerinde Atsız ve 39 arkadaşı 1. Numaralı Sıkıyönetim mahkemesine çıkartılmışlardır. Alparslan Türkeş gibi subaylarında bulunduğu bu mahkemede profesör, öğretmen, doktor ve öğrenciler yer alıyordu. Hatta bu grubun arasında başarılı subaylarda yer alıyordu. Mahkeme 3 gün boyunca sürmüş, Atsız’a 6,5 yıl hapis cezası verilmiştir. Bir buçuk yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra Atsız 23 Ekim 1945 yılında serbest bırakılmıştır.

Olaylardan Sonra

Atsız’ın sınıf arkadaşı olan Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu dönemin Milli Eğitim Bakanı olmuştur. 1949 yılına kadar hiçbir işe alınmayan Atsız, Tahsin Banguoğlu sayesinde Süleymaniye Kütüphanesine tayin edilmiştir.

Bir süre boyunca kütüphanede uzman olarak çalışmalar yapan Atsız, 1950 yılında Haydarpaşa Lisesine Edebiyat Öğretmeni olarak tayin edilmiştir. 4 Mayıs 1952 yılında Ankara Lisesinde verdiği bir konferans sonrasında Cumhuriyet Gazetesinde aleyhine haberler yapılmıştır. Bu haberler üzerine Atsız öğretmenlik görevinden alınmış ve geri kütüphaneye gönderilmiştir.

1952 yılından 1969 tarihine kadar Süleymaniye Kütüphanesinde görevini icra etmiştir. Memuriyet hayatının en uzun çalışmasını burada yapmıştır.

Yazdığı yazılarda her daim Türklüğü ve Türkçülüğü ön planda tutarak, diğer görüşleri ırkları iğnelemiştir. Bu sebepten dolayı 14 Kasım 1973 tarihinde sabah erken saatlerde gözaltına alınmıştır. Direkt olarak Toptaşı Cezaevine sevk edilmiş, 2,5 ay cezaevinde kalmıştır.

Atsız Nasıl Öldü?

Tarihler 1975 yılını gösterdiğinde Atsız, hasta olduğundan şüphe etmeye başlamıştı. Ancak gittiği her hastanede hiçbir şeyinin olmadığını ve gayet iyi olduğunu söylüyorlardı. 10 Aralık 1975 yılında kalp krizi geçirmiş, eve gelen doktor ise ‘Enfarktüs’ olduğunu anlamamıştır. Bunun üzerinde 11 Aralık 1975 günü tekrardan kalp krizi geçirmiş ve hayata gözlerini sonsuza denk kapamıştır.

Kılınan cenaze namazında imam “Merhumu Nasıl Bilirdiniz?” sorusunu sorar. Bu soru üzerine Fethi Gemuhoğlu “Bu musalla taşı; Atsız gibi er kişiyi çok az görmüştür, hoca efendi!” demiştir.

Hüseyin Nihal Atsız’ın kabri şu anda Karacaahmet Mezarlığındadır.

Acılı ve zorlu bir hayata sahip olan Atsız şu dizeleri son kez kalem almış ve hayata gözlerini kapamıştır:

Bilsin cihan ki ben bu cihanın nesindeyim,
Bir ülkünün mehabetinin zirvesindeyim.
Dünya denen mezellete dalsın her isteyen;
Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim.
Herkes bir özleyişle yaşar… Ben de öylece,
Altaylar’ın ve Tanrıdağ’ın çevresindeyim.
Merdanelikle şöyle bakıp ayrılıklara
Son menzilin hüzün dolu kaşanesindeyim.
Artık veda zamanına pek fazla kalmadı;
Yorgun ve kimsesiz ölümün bahçesindeyim…

Daniel Ellsberg, Pentagon kâğıtları olarak bilinen Vietnam Savaşı hakkında gizli raporları sızdıran Amerikan tarihinin en büyük ihbarcısıdır. Sonradan analist kimliği kazanan Ellsberg’in adı, gazetecilere ” Pentagon Kâğıtları ” olarak bilinen Vietnam Savaşı hakkında gizli bir rapor sızdırmasının ardından, ABD Anayasası’nda İlk Değişiklik tarafından verilen basın özgürlüklerinin önemi ile eş anlamlı hale gelmiştir. Ellsberg’in bir muhbir olarak çalışması, hükümetin New York Times, Washington Post ve bir düzineden fazla gazetede savaş stratejilerinin başarısızlığını ortaya çıkarmaya yardımcı olmuş ve Hollywood tarafından “The Post” “gibi filmlerde dramatize edilmiştir. Bu filimler Pentagon Kağıtları “ve” Amerika’daki En Tehlikeli Adam. ” filmleridir.

Ellsberg’in Yarattığı Etki

Daniel Ellsberg'in Kimdir?Ellsberg’in Pentagon Belgeleri sızıntısı, halkın Vietnam Savaşı’na karşı muhalefetini sağlamlaştırmaya ve Kongre üyelerini çatışmaya karşı çevirmeye yardımcı olmuştur. The New York Times, Washington Post ve diğer gazetelerin belgelerinin yayınlanması, Amerikan tarihinde basın özgürlüğünün savunulmasında en önemli yasal kararın alınmasına yardımcı olmuştur.
Başkan Richard M.Nixon yönetimi The Times’ın Pentagon Belgeleri hakkında rapor vermesini önlemeye çalıştığında, gazete yanıt vermiştir. ABD Yüksek Mahkemesi daha sonra gazetelerin kamu yararına hareket ettiğini belirledi ve hükümetin yayınlanmadan önce sansürle ilgili öyküler için ” önceden sınırlama ” kullanımını kısıtlamıştır.
Yargıtay’ın çoğunluğu şöyle yazdı: “Sadece özgür ve sınırsız bir basın, hükümetin aldatmacasını etkili bir şekilde ortaya çıkarabilir. … Vietnam Savaşı’na yol açan hükümetin işleyişini açığa çıkaran gazeteler aslen Kurucuların yapmayı umdukları ve güvendiklerini yaptılar. Valinin yayının ulusal güvenliği tehdit edeceği iddiası kararı, ‘güvenlik’ kelimesi ve İlk Değişiklik’te yer alan temel yasayı ortadan kaldırmak için konturları çağrılmaması gereken geniş ve belirsiz bir genelliktir.”