Hırsızlık, tarih boyunca tüm toplumlarda en sık karşılaşılan suçlardan biridir. Allah’ın Kur’an-ı Kerîm’de bahsetmesi ve cezasını apaçık bildirmesi bu suçun yaygınlığıyla ilgili olması muhtemeldir.
İslam’a göre hırsızlık, ihtiyaç ve çaresizlik dışında bir sebeple koruma altında bulunan ve belli bir değere sahip malı izinsiz almak suretiyle işlenen suçtur.
-Allah şirk hariç işlenen suçları bağışlamada son derece cömerttir.
“Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.” ( Nisâ, 48)
– Allah, insan için değer arz eden malına karşı yapılan saldırı olan hırsızlık suçuna ibretlik bir ceza takdir etmiştir. Kadın, erkek fark etmeksizin hırsızlığın cezası uygulanır.
“Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah’tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah izzet ve hikmet sahibidir.” ( Mâide, 38)
Allah, toplumsal birliği bozması ve bireyin iç dünyasında yaptığı tahribattan dolayı hırsızlığı kesinlikle yasaklamıştır.
-Müslümanlığı kabul etme ve Hz. Peygamber’in otoritesini tanıma anlamına gelen biat şartları arasında hırsızlık yapmamak da sayılmıştır.
Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah’a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnadda bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana beyat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara Allah’tan bağışlanma dile; doğrusu Allah, bağışlayandır, acıyandır.( Mümtehine, 12)
-Hz. Peygamber (sav) iman ile amel arasında gerçek bir bağ kurarak bir müminin asla hırsızlığa teşebbüs edemeyeceğini bildirmiştir.
“…Hırsızlık eden kişi, hem mümin olup hem çalamaz… Şayet mümin olduğu halde bunlardan birini yapacak olursa tevbe kapısı açıktır.” (Müslim)
-İslam her konuda olduğu gibi hırsızlık konusunda da öncelikle insanın vicdanına ve imanına hitap etmektedir.
Ya Resûlallah! “Eğer malımdan dolayı bir saldırıya uğrarsam ne yapmalıyım?” sorusuna, “Allah’ı hatırlat” cevabını vermiştir. İki kere peş peşe tekrarlanan, “Ya aldırmazsa!” karşılığına verdiği cevap yine aynı şekilde, “Allah’ı hatırlat!” olmuştur. (Nesâî)
-Allah Resûlü hırsızlıkla alakalı olarak başvurduğu manevi müeyyideler, maddi olanlara göre çok daha ağır ve şiddetlidir.
“Kim bir malı yağmalarsa bizden değildir.” (Tirmizî)
“Kim bir karış bile olsa toprak çalarsa, kıyamet günü o yer, yedi kat halinde onun boynuna dolanır.”(Tirmizî)
Hırsızlıkta ısrar edip vicdanen uyarıldığı halde hiçbir rahatsızlık duymayan kişi artık hukuka iletilmelidir. Başkasının malına göz diken ve bu konuda devamlılığı sürdüren kişiler için maddi müeyyideler uygulanır. Bu cezalar çalınan şeyin miktarına, bulunduğu yere suçun işlendiği şartlara bağlı olarak değişiklik gösterir.
Allah Resulü (sav)hırsızlık vakasında öncelikle olayı titizlikle araştırılıp, cezanın ise hırsızlığın itirafı veya açık delillerle ispat edilmesi durumunda olmuştur. Bu şartlar oluşmamış ise zanlı serbest bırakılmıştır. Aksi ispat edilmediği sürece kişi suçsuz sayılmıştır.
Suç itiraf edilmiş veya ispatlanmış olsa bile, “hırsızlığın neden yapıldığı” konusu önemlidir. Bir bahçeden bir meyve alıp yemekte sakınca görülmezken, bahçedeki ürün alınıp götürüldüğü takdirde iki katı tazmin cezası uygulanırdı. Götürülen ürünün değerinin belirli bir miktara ulaşması halinde ona hırsızlık cezası uygulanmaktaydı.
Hz. Ömer, bir grup hizmetçi aç bırakıldığı için yapmış oldukları hırsızlığın cezasını el kesme cezası olarak değil, çalınan malı iki katıyla tazmin ettirmiştir. Hz. Ömer kıtlık zamanın da yapılan hırsızlıklarda el kesme cezası uygulamamayı hükmetmiştir.
İslam’da hırsızlık suçunun cezasına gidilmeden evvel suçun altında yatan bireysel ve ekonomik sebepler araştırılmakta kişinin cezası ona göre verilmekteydi. Devlet insanların can ve mal güvenliğini sağlayarak onların mutlu bir hayat sürmelerini sağlamakla yükümlüdür. Devlet kadar topluma da görevler düşmektedir. İhtiyaçtan dolayı bir hırsızlık vakası varsa burada hem devlet hem toplum görevini yapmıyor demektir. Bu durumda işlenen suçu bireysel değil tüm insanlığın suçu olarak değerlendirmek gerekir.
Devlet, adaletli bir gelir dağılımı, istihdam alanların açılması, hakkın gerçek hak sahibine zamanında verilmesi gibi uygulamalarla hırsızlık ve gasp gibi mala yönelik suçların önlenmesinde alınması gereken önemli tedbirleri olmalıdır.
-Toplum olarak da bize düşen en yakınımızdan başlayarak ihtiyaç sahiplerine ulaşmak. Zor durumda olan ihtiyaç sahiplerine malımızın zekatını vererek onlarında hırsızlık gibi suça teşvik etmesini engelleyebilmektir.
Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir. (Âl-i İmrân, 92)
Kişiye asgari yaşam şartları sağlandığı halde hâlâ hırsızlık yapıyorsa açgözlülük, zengin olma, kolay yoldan para kazanma, heyecan ve macera hissi akla gelecektir. Ceza ihtimalini ortaya çıkaran bu durumda dahi Hz. Peygamber (sav) hırsızlık suçunun oluşabilmesi için bazı şartlar aramıştır. Öncelikle çalınan malın, toplumun sahip olduğu ekonomik şartlarda belli bir değere ulaşıp ulaşmadığına dikkat etmiştir. Hz. Peygamber’in (sav) dikkat ettiği diğer bir şart ise çalınan malın koruma altında iken gizlice alınmış olmasıdır. Bu şartları taşımayan vakalarda uygulanan cezalar diğerlerinden farklı olmuştur. Otlakta otlayan hayvanları çalanın, çaldığının iki mislini ödemesini ve ibret için sopa ile dövülmesini emretmiş lakin elinin kesilmesini istememiştir.
İslam’ın hırsıza ve hırsızlığa karşı uyguladığı cezalar, diğer insanların aynı suçu işlememesi için alınmış caydırıcı tedbirler ve ibretlik derslerdir. Hz. Peygamber (sav) kendisini iletilen suçları asla affetmemiş, hırsızı suçüstü yakalayıp Peygamber huzuruna getiren kişi daha sonra kişinin elinin kesileceğini öğrenince kişiyi affetmek istediğinde Hz. Peygamber “madem affedecektin, bunu daha önce yapmalıydın” buyurdu. Bir kimse kişisel olarak maruz kaldığı böyle bir durumda suçluyu affetme hakkına sahiptir. Lakin meseleyi yargıya ilettikten sonra geri dönüşü yoktur. Yargıya iletilmiş bir suçta kararı hukuk verecektir. Suça ilişkin dava açılmış, suç mahkemece ispat edilmiş ve karar verilmişse artık mesele şahsi hak olmaktan çıkmış, toplumu ilgilendiren kamu davası haline gelmiştir. İnsanların yargıyı caydırıcı bir güç olarak görmesi, suçu daha meydana gelmeden önlemektir.
Hırsızlık suçuna verilen cezadaki temel gaye mal güvenliğini sağlamak ve meşru olmayan yoldan mal edinilmesini engellemektir.
Bir kişi hırsızlık da yapsa Allah’ın tevbe kapısını her daim açık tuttuğunu bilmelidir. Yaptığı hatanın büyüklüğünü anlayarak Allah’tan af dilemesi karşısında affedeceğini bildirmiştir.
“Kim yaptığı hırsızlık zulmünden tevbe eder ve halini düzeltirse muhakkak ki, Allah onun tevbesini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Mâide, 39)
Gasp, yankesicilik, yağmacılık, kapkaç, emanete hıyanet, dolandırıcılık, zimmet gibi suçlar hırsızlık suçu sayılmadığından bu suçlara el kesme yerine her birine ayrı ayrı cezalar öngörülmüştür.