Halk dilinde fakir belirli geliri olmayan, geçim sıkıntısı çeken, yardıma muhtaç, birilerinin yardımıyla hayatını sürdürmeye çalışan, gariban demektir.
TDK sözlüğünde Fakir kelimesi; geçimini zorlukla sağlayan, fukara, yoksul demektir.
Arapça “fakirlik, yoksunluk, ihtiyaç duyma”1 anlamına gelen fakr kelimesinden türetilmiştir. Fakir sözcüğü, “Geçimini güçlükle sağlayabilen kişi, yoksul, muhtaç, durumu acıklı olan, biçare, zavallı, aciz, yoksul, züğürt, malsız, servetsiz, parasız, fukara, muhtaç, geliri az olan veya hiç olmayan, (toprak için) verimsiz, (nesne için) yokluk, dilenci, geda”2 anlamlarına gelmektedir.
Fakirlik maddi ve manevi olarak ikiye ayrılır; maddi fakirlik ve manevi fakirliktir.
Maddi fakirlik; İhtiyaç duyulan mala ve eşyaya sahip olmamak demektir.
Manevi fakirlik; Kulun kendinde varlık görmemesi, herşeyi Hakk’a irca etmesi, şahsının, amelinin, hal ve makamının Allah’ın lütfu olduğunu kabul etmesidir. Bu anlamıyla fakir ve fukara, malı olmayan anlamına değil, “sufî ve derviş” manasına gelir.3 Bu anlamıyla tasavvuftaki fakir tarif eder manevi fakirlik.
Tasavvufta fakir?
Fakir sözcüğü tasavvufta, “Derviş, yoksul; sâlikin Hak’ta fani olması ve kendini ona muhtaç bilmesi; Kendinde maddi ve manevi hiçbir varlık bulunmadığını duygu, bilgi ve idrakiyle bütün varlıkların Allah’tan olduğunu bilen kişi”4 anlamlarıyla kullanılmıştır.
Salikin hiçbir şeye malik ve sahip olmadığının, her şeyin gerçek malik ve sahibinin Allah olduğunun şuurunda olması tasavvufta fakr terimi ile karşılanmıştır. Buna göre, İnsan Allah’ın kulu olduğundan; insan da, ona nispet edilen diğer şeyler de hakikatte onun mevlâsı olan Allah’ındır. Yine salikin kendisini daima Allah’a muhtaç bilmesi, Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını kavraması, fena ve fena fillâh, fakr’ın taşıdığı anlamlardandır.5
Tasavvufi hayat tarzını benimseyen ve bu yolla Hakk’ın yakınlığını kazanmaya çalışan Cüneydi Bağdadi fakirliği dünya malından mahrum olmak değil, malın insana sahip olması olarak tanımlar.
Ahmet Yasevi’ye göre; Fakîrlik mertebesi yüce bir makamdır, herkesin kolayca eline geçmez. Hâsılı bu makam nebîler ve ârifler ve âşıkların makamı olduğunu söyler.
Dokuzumda toz gibi savruldum, tükenmedim,
On yaşımda sağ yanıma dolanmadım
On birimde kendi nefsimi zabtettim,
Fakr ve rıza makamlarını geçtim, dostlar.
Fakir sözcüğü, “Hindistan’da kendini yokluğa ve eziyete alıştırmış olan çileci dervişlere verilen bir ad”6olarak kullanılması, tasavvuftaki söz konusu olan kullanımının Hint felsefesinden gelmiş olabileceğini de düşündürmektedir.
Hint fakiri ne demek?
Dünyanın en kalabalık 2. ülkesi olan Hindistan yoğun nüfusunun getirdiği ihtiyaç, ülkeyi dünyanın en fakir ülkelerinden biri haline getiriyor. İnsan, Hint fakiri sözcüğünü bu fakirliğe bağlı olduğunu düşünmeden edemiyor.
Hint fakiri öyle bildiğimiz bir fakirlikten ziyade ermişler için kullanılan bir sözcüktür.
Hint fakiri; olağandışı yetenekler taşıdığına inanılan Hindu çilesi. Başlangıçta, sadakayla geçinen Müslüman dervişleri belirten fakir adı Hindistan’da zamanla dinsel öğretmen, kutlu kişi ve keşiş gibi adlarla anılan Hindu ermişleri için de kullanılır oldu. Ateş üstünde yürümek gibi yetenekleri dolayısıyla çevrelerinde büyük saygı uyandıran bu kişiler, günümüzde eğitim ve teknolojinin yayıldığı kentlerde değilse bile, köylerde ve Hindistan’ın iç kesimlerinde halk üzerinde etkilerini sürdürmektedirler.7
Hint fakiri söyleminin kaynağı?
Çeşitli dini inançları ile bilinen Hindistan, Hinduizm inancının doğduğu yerdir. Nüfusun büyük çoğunluğu bu inanca sahiptir. Çoğu dinlerin aksine Hinduizm, tek bir tanrıya tapınmayı öngörmez. Hindistan’ın tamamında, Hinduların taptığı birçok tanrı ve tanrıça vardır. Bunların arasında Hinduizm için en önemli olanı; Brahma, Vişnu ve Şiva üçlemesidir.
Şiva Hinduizm’in en önemli üç tanrısından biridir. Sadelik ve münzeviliğin son noktası olan yoganın efendisi Şiva, Hint fakiri söyleminin kaynağıdır. Şiva’nın takipçileri olan çileci yogiler onun gibi dünya nimetlerinden vazgeçmiş münzevi olarak yaşamak için dilenirler.Hinduizm’in önemli tanrılarından biri olan Şiva çileci bir yogi (Bhiksatana murti) görünümündedir. Bhikshatana Sanskritçe “dilenmek”, “sadaka için dolaşmak” anlamına gelmektedir. Şiva’nın bu tasvirinin nedeni Brahma’nın beşinci başını kestiği için bu günahın cezasını çekmesi nedeniyle bu şekilde dolaşmaktadır. Kefareti bitene kadar ellerinde kesik baş ve dilenci kâsesi ile dolaşmaktadır. Çıplak bir yogidir ve vücudu külle kaplanmış, saçları keçeleşmiş, Yüce dilenci olarak Şiva, korkunç ve doğaüstü biçimiyle zamanın ötesinde, çıplak, zayıf, pervasız betimlenmektedir.8
Hem tasavvufta hem de Hint mistiğinde benzer anlamlar içeren fakir sözcüğü bu iki farklı inancın birbirden etkilenebileceği düşündürüyor.
Tasavvufun Hint kaynaklı olduğunu söyleyenlerin en önemli referans kaynağı, tasavvuf ile Hint inançları arasındaki benzer noktalara işaret eden Bîrûnî’nin Taḥkīḳu mâ li’l-Hind adlı eseridir. Max Horten ve Richard Hartmann gibi şarkiyatçılar, ilk dönemden itibaren birçok Arap sûfînin mevcudiyetine rağmen İbrâhim b. Edhem, Şakīk-ı Belhî, Bâyezîd-i Bistâmî, Yahyâ b. Muâz er-Râzî gibi sûfîlerin Arap olmayışından yola çıkarak tasavvufun Türk ve Hint kökeninden geldiğini ve Horasan’da çıkıp yayıldığını iddia etmişlerdir. Ancak Louis Massignon, Arthur John Arberry ve Annemarie Schimmel gibi müellifler tasavvufun Kur’an’dan çıktığını vurgulamışlardır. Reynold Alleyne Nicholson The Mystics of Islam adlı eserinin girişinde tasavvufu Hıristiyanlık, Neo-Platonizm, gnostisizm ve Budizm gibi İslâm dışı faktörlere bağlamaya çalışmışsa da sonraki yıllarda bu görüşünden vazgeçip tasavvufun doğuşunda İslâm’ın rolünü kabul etmiştir (ERE, XII, 10-17). İslâm, Hint ve Çin tasavvuf doktrinlerini entelektüel seviyede ele alan René Guénon, Hint ve Çin mistisizmiyle İslâm tasavvufu arasında temel çizgi ve fikirler bakımından benzerlik bulunmakla birlikte her birinin kendi geleneği içinde ayrı bir bütün olduğunu belirtmiş, tasavvufun tamamen İslâm kaynağına dayandığını belirtmiştir.9
Kaynakça
1 Serdar Mutçalı, Arapça-Türkçe Sözlük, Dağarcık, İstanbul, 2014, s.709
2 Şemseddin Sami, Kamus-ı Türkî, (Haz. Paşa Yavuzarslan), TDK Yayınları, Ankara,
2010, s.327; Ali Nazîmâ ve Faik Reşad, Mükemmel Osmanlı Lügati, TDK Yayınları,
Ankara, 2009, s.94; Yaşar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, Ötüken Neşriyat, C. 2,
İstanbul, 2007, s.1541; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lûgat,
(22. Baskı), Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara, 2005. s.249.
3 Hamza, Ü. Z. Ü. M. (2013). Ebu’l-Hasan Harakani’de Fakr Kavramı. 21. Yüzyılda Eğitim Ve Toplum Eğitim Bilimleri Ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2(5), 97-116.
4 Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2001,
s.131; Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, s.1541.
5 Kardaş, S. Bektaşilik Geleneğinde Fakirlik İle İlgili Terimler ve Bu Terimlerin Divan Şiirine Yansıması.
6 Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, s.1541.
7 AnaBritannica
8 Zöngür, c. s. Hindu Sanatında Şiva Heykelleri ve Sembolleri öz.
9 Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi