Rivayet odur ki bir zamanlar Babil’de Belkıs’ın asma bahçalerinin olduğu yerde, Numan oğlu Münzir adında biri yaşarmış. İhtişamlı bir krallığın kurucusu olan Münzir bu ihtişamın sembolü olacak bir saray yaptırmak istermiş. Bu ihtişamlı saray için dünyanın her yerine haber salınarak mimarlar çağırtılmış. Yapılan yarışma sonunda Sinimnar adlı mimarın projesi beğenilmiş ve işe başlaması emredilmiş. Sinimnar, yapacağı saray için önce uygun bir yer aramış ve Dicle’ye bakan yüksekçe bir tepeyi seçmiş. Günler ayları, aylar yılları kovalamış ve yedi senenin sonunda dört katlı geniş ve görkemli sarayın yapımı bitmiş. Münzir ve adamları sarayı görmek için sabırsızlanıyormuş. Dış görünüşüyle Münzir’i ve adamlarını büyüleyen bu sarayın içide en az dışı kadar ihtişamlıymış. İlk  katta harikulade döşenmiş ve duvarları nakışlanmış odalar, salonlar görenlerin ağzını açık bırakıyormuş. İkinci katta çiçeklendirilmiş bir salon ve ortasında fıskiyeli havuz insana “ Bundan güzel bir bahçe olamaz!” dedirtiyormuş. Mermerleri somakiden, mukarnasları altın bezek bağadan imiş. Üçüncü katta hanımların rahatça eğlenebilecekleri mekânlar, odalar ve birde kurnaları billurdan suları gül kokusundan hamam yer alıyormuş. Bir kurnadan bal şerbeti , diğerinden şarap akıyormuş.  Münzir ve adamları anlamışlar ki dünya da bu saraydan daha güzeli yok. Derken son kata çıkmışlar. Pencerelerden görülen manzara hiçbir yerde rastlanılmayan cennet bahçesi gibiymiş. Kale bedeni tarzında inşa edilmiş olan geniş terasa çıktıklarında ise hepsinin dilleri tutulmuş. Böyle mükemmel bir bahçe bugüne kadar hiçbir krala nasip olmamıştır, diyorlarmış. Saat boyunca, Münzir ve adamları, Sinimmar’ın yaptığı sarayı geze geze ve öve öve bitirememişler.

Akşam olup da Münzir istirahat için kendi salonuna çekilirken Sinimmar’a “Dile benden ne dilersen!” demiş.

O da “Eserimin sizin tarafınızdan beğenilmesi benim için yeterli ödüldür sultanım!” karşılığını vermiş.

Münzir bu alçak gönüllü mimarı çok beğenmiş ve ertesi sabah beraber kahvaltı yapmak ve orada kendisine madalyalar, hediyeler vermek için terasta hazır olmasını ferman buyurmuş. Sinimmar, hiçbir ödülü kabul etmemeyi kafasına koyarak “Sultanımızla kahvaltı yapmanın şerefi bizim için yeterlidir!” fikriyle bu daveti kabul etmiş. O gece Münzir, kutlamalar için bir şölen tertiplemiş ve böyle bir saraya sahip olmanın dünyada adını ilelebet yaşatacağını düşünerek sevinmiş.

Bu görkem çok geçmeden kendisine bir kibir de vermiş ve şeytan içine girip kulağına “Sinimmar, aynı sarayı veya daha güzelini ya başkası için de yaparsa!” diye fısıldayıvermiş. Bu şüphe, Münzir’in uykusunu kaçırmaya yetmiş. Ertesi sabah Sinimmar kahvaltı için terasa çıktığında Münzir onun koluna girip beden mazgallarına kadar götürmüş ve muhafızların yardımıyla aşağıya itivermiş. Sinimmar’ın bedeni Dicle’nin sularında parçalandığı o günden itibaren, ödül yerine ceza alan insanların durumunu anlatabilmek için “Ceza-yı Sinimmar (Sinimmar’a verilen ödül)” tamlaması bir deyim olarak anılmaya başlanmış.

One Reply to “Ceza-yı Sinimmar”

  • Serhat Samet
    Serhat Samet
    Reply

    Daha önce ne Ceza-Yı Sinimmar’ı ne de hikayesini duymuştum. Emeğinize sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir